Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Şubat 2011 Pazartesi

ULAŞIM KAYNAKLI ÇEVRE SORUNLARI




ULAŞIM

KAYNAKLI

ÇEVRE SORUNLARI



Engin ALGÜL

İÇİNDEKİLER

1.SUNUŞ

2.ÇEVRE

3.ÇEVRE SORUNU

4.ÇEVRE MEVZUATI

5.AB MÜKTESEBATI

6.ULAŞIM KAYNAKLI ÇEVRESEL SORUNLAR

  6.1.ULAŞIMIN TANIMI.

  6.2. ULAŞIM KAYNAKLI ÇEVRE SORUNLARININ TANIMI

    6.2.1.ULAŞIM KAYNAKLI HAVA KİRLİLİĞİ

    6.2.2.ULAŞIM KAYNAKLI SU KİRLİLİĞİ

      6.2.2.1. ASİT YAĞMURLARI İLE SULARIN KİRLENMESİ

      6.2.2.2.PETROL VE PETROL ÜRÜNLERİ İLE SULARIN KİRLENMESİ

    6.2.3.ULAŞIM KAYNAKLI TOPRAK KİRLİLİĞİ

    6.2.4. ULAŞIM KAYNAKLI GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ


1.SUNUŞ

Sağlıklı bir toplumsal yapının temel koşulu; güvenli insan ilişkileri ve gelir dağılımında ki eşitliğin yanında, doğal, kültürel ve estetik çevrenin korunmasıdır.

Gelişmişliğin ölçütü olarak kabul edilen,  üretilen mal ve hizmetlerin toplam değeri,  Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH) da ki büyüme; tek başına, toplumun refah ve mutluluğunun ölçütü olarak kabul edilip edilmeyeceği tartışmaya açıktır.

Tarihi çevrenin bozulması, doğal ve estetik çevrenin hızla yok olması pahasına, mal hizmet üretimindeki artış tek başına toplumsal refah ve mutluluğun ölçüsü olabilir mi?

Aynı şekilde kültürel düzeyi giderek düşen, okunan kitap, dergi, gazete sayısı giderek azalan bir toplumda; video yâda renkli TV üretimindeki artış, GSMH’ yı arttırsa da, toplumun gelişmesi açısından bir gelişme sayılmayacağı açıktır.

Yaşamın niteliğinde bozulmaya yol açan bir GSMH artışı, çağdaş anlamda bir gelişme sayılmaktan çıkmıştır.

“Çağdaş Gelişme” kavramı; nicel ve niteliksel gelişmeyi birlikte ele alan bir yaklaşım içermektedir.

Bu anlamda çevreyi yok sayan büyümeyi, gelişme yâda kalkınma olarak değerlendirmek olası değildir.

"Gelişme sürecinde olan ülkemizin, sos yo-ekonomik ve siyasal sorunlarına bağlı olarak kentlerimiz, kırsal kesimden sürekli göç almaktadır.
                                               
Gerek bu önlenemez göç dalgası gerekse nüfus artışı, örneğin İstanbul ilinin nüfusunu her yıl bir Eskişehir ili nüfusu kadar büyütmektedir.
Kentte farklı gelir, eğitim ve kültür gruplarından yaklaşık 15 milyon insanımız yaşamaktadır. Kent nüfusunun toplamına yakını, hareketli haldedir.
İstanbul Kentinin tarihi ve kültürel doğal dokusu,  kara ulaşım alt yapısının daha fazla gelişmesine izin vermemektedir.
Kent içi ulaşım talebine bağlı olarak, Kentsel Ulaşım Alt Yapısı ve Ulaşım Sistemleri çağdaş teknolojilere uygun olarak geliştirilememiştir.
Hal böyleyken, trafiğe her gün yaklaşık 600 yeni araç katılmaktadır.
Merkezi ve Yerel Yönetimlerin; Kentin coğrafi, jeolojik, arkeolojik, tarihi ve doğal dokusunu dikkate almayan, plana dayanmayan arazi kullanım politikaları ve yapılaşma uygulamaları,yani çarpık kentleşme, esasen İstanbul ‘da yetersiz olan ulaşım alt yapısı daha da yetersiz hale getirmiştir.

Trafik sıkışıklığını açmak için açılan yeni yollar; yeni yerleşim alanlarını teşvik ederek, yeniden trafik sıkışıklığı gibi bir kısır döngüye neden olmaktadır.
Kent içi yolculuk sayıları ve yolculuk sürelerindeki artış, trafikteki araç sayısının artması, kentin havasının, suyunun, denizinin kirlenmesine ve gürültünün artmasına neden olmaktadır.
Sonuçta; enerji, doğal kaynaklar ve en önemlisi insan kaynaklarımızın israfı yoluyla ulusal ekonomimizde gereksiz kayıplar meydana gelmektedir.
Esasen bir amaç olmayıp, kentsel yaşamın, ulusal kalkınma ve gelişmenin aracı olan ulaşım; ters bir işlevle adeta daralmaya neden olmaktadır.
Kent içi Ulaşım kaynaklı Çevresel sorunlar; hiç şüphesiz kent yaşamının daha da dayanılmaz hale gelmesine neden olmaktadır.
Bu durum; kent yaşayanın beden ve ruh sağlığının olumsuz yönde etkilenmesine ve üretim kayıplarına neden olmaktadır. "
Ayrıca ulaşım kaynaklı çevre kirliliğinin; insanlık mirası kentin doğal, tarihi ve kültürel  dokusuna vermiş olduğu zararların, çoğunlukla geri döndürülemez olduğu gerçeğini her an akılda tutulması gerekir.
Bu çalışmada;

Ulusal ve uluslar arası Havayolu, Demiryolu, Denizyolu ve Petrol-Doğalgaz Boru Hattı, özellikle Kent içi Ulaşım Sistemlerine bağlı olarak, Ulaşım kaynaklı Çevresel Sorunlar genel bir bakış açısı ile incelenmiştir.


2.ÇEVRE

Bireyin ve toplumun fiziksel, biyolojik, sosyal-psikolojik, sosyal-ekonomik ve kültürel yaşamını etkileyen tüm etmenleri ÇEVRE olarak tanımlamamız mümkündür.

Ekoloji ve Çevre Bilim yönünden çevreyi Doğal ve Yapay Çevre olarak sınıflandırabiliriz.

Doğal Çevre: Doğa güç ve etkilerinin oluşturduğu, insan faaliyetlerinin henüz etkileyip değiştiremediği çevredir.
                                                                                                                                                                     
Yapay Çevre: Birey veya toplumun kendi gereksinimlerini karşılayabilmek için doğal kaynakları kullanmaları, teknolojiler geliştirerek ekonomik değerde ürünler meydana getirmeleri ve bu ürünlerin üretimi, tüketimi veya tüketimi sonrasında meydana getirdikleri atıklar ile Doğal Çevrenin yapısında oluşan değişiklerle meydana gelen çevreye Yapay Çevre denir.

3. ÇEVRE SORUNU

Genel anlamda “Çevre Sorunu” ; her şeyden önce daha iyi bir çevre ile daha çok üretim, yâda bugünkü kuşakların gereksinimleri ile gelecekteki kuşakların gereksinimleri arsında bir karar verme sonucudur.

Bir başka değişle; kaynakların çevre ile diğer mallar arasında dağılımı, bugünkü kullanımları ile gelecekteki kullanımları arasında seçim yapılması sorunudur.

Çözümün kaynak dağılımı çerçevesinde aranması, çevre sorununu iktisadi sorunun bir parçası haline getirmektedir.

                    Ulusal kaynakların ülke çıkarlarına uygun değerlendirilememesi ve çevreye duyarsızlığın, uluslar arası alanda ki işbirliği ve barışçıl diyalog eksikliği ile birleşmesi; Çevre Sorunlarının tehlikeli boyutlara ulaşmasına neden olmaktadır.   
             
Gerekli önlemlerin zamanında alınmaması, sorunun çözümünü her geçen gün daha da zorlaştıracaktır. Bu amaçla ayrılacak kaynaklar ve bunların zaman içinde yetersiz kalması, hiç şüphe yok ki; toplumun refah ve mutluluğunu engelleyecektir.

Özellikle; günümüz gelişme sürecindeki ülkelerinde, bu türden yapılacak harcamaların tutarı, silahlanma amaçlı ayrılan kaynaklarla boy ölçüşebilecek duruma gelebilecek olması, konunun nedenli öneme haiz olduğunu göstermektedir.

İnsanların her türlü faaliyetleri sonucu havada, suda ve toprakta meydana gelen olumsuz gelişmelerle, ekolojik dengenin bozulması ve aynı faaliyetler sonucu ortaya çıkan koku, gürültü ve atıkların çevrede meydana getirdiği arzu edilmeyen oluşumlara Çevre Kirliliği denir.

Ekolojik olarak; Doğadaki dengeyi bozabilecek her hareket sonucu ortaya çıkan oluşumların tamamı Çevre Kirliği’dir.
Mühendislik yönünden; Doğal kaynakların kullanım amacı ile doğanın su, hava ve toprak kalitesinde yapılan değişiklikler sonucu ortaya çıkan; kısa ve uzun vadede insan yaşamını biyolojik, sosyal-psikolojik, sosyal-ekonomik ve kültürel yönden tehdit eden oluşumların tamamını Çevre Kirliliği olarak tanımlamak mümkündür.

4.ÇEVRE KONUSUNDA YASAL MEVZUAT (1)      
(1) Bu konuda geniş bilgi için; http://www.cevre.org.tr linki tıklayınız
“1961 Anayasası”nın 49. maddesinde yapılan düzenlemede; “Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesi ve tıbbi bakım görmesini sağlamakla ödevlidir.”denilmektedir.

“1982 Anayasası”nda çevre bir hak olarak düzenlenmiştir.
“Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması” başlıklı 56. madde de; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden toplayıp hizmet vermesini düzenler.” denilmektedir.

“2872 sayılı Çevre Kanunu”
Ülkemizin çevre ile ilgili temel kanunu olan “Çevre Kanunu”, 9 Ağustos 1983 tarih ve 2872 sayılı 11.08.1983 tarih ve 18132 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kanun’un 20 - 27. maddelerinde “Cezaî Hükümler” düzenlenmiştir. Çevre Kanunu’nun “Kirletenin Sorumluluğu”nu düzenleyen 28. maddesinde, “çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı kusur şartı aranmaksızın sorumludurlar. Kirletenin, meydana gelen zararlardan ötürü genel hükümlere göre de tazminat sorumluluğu saklıdır” hükmüne yer verilmektedir. Bu maddeden de anlaşılacağı gibi, çevreyi kirletme veya zarar verme konusunda “kusursuz sorumluluk” söz konusudur.
Kirliliğin önlenmesi ve giderilmesine ilişkin faaliyetlerin teşvik tedbirlerinden yararlandırılacağı Kanun’un 29. maddesinde öngörülmektedir.
Çevre Kanunu’nun getirdiği en önemli düzenlemelerden biri “İdarî Makamlara Başvurma” hakkıdır Buna göre, “çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan gerçek ve tüzel kişiler, idarî makamlara başvurarak bu faaliyetin durdurulmasını isteyebilirler” (Madde 30)

5. ÇEVRE KONUSUNDA AB MÜKTESEBATI
AB ile ilişkileri kurumsallaşmaya başlayan ve Birliğe üyeliği söz konusu olan aday ülkelerin, AB’ye üye olmak için yerine getirmeleri gereken kriterler, 1993 Kopenhag Zirvesinde belirlenmiş ve “Kopenhag Kriterleri” olarak tanımlanmıştır.
Kopenhag Kriterleri üç başlık altında toplanmaktadır:
  • Siyasi kriterler,
  • Ekonomik kriterler,
  • AB müktesebatının (acquis communautaire) benimsenebilmesi.
AB müktesebatının (acquis communautaire) benimsenebilmesinin anlamı, aday ülkenin AB müktesebatını üstlenebilme ve uygulayabilme kapasitesine sahip olmasıdır.
31 başlık altında toplanan AB müktesebatının 22 nolu başlığı “Çevre” adını taşımaktadır.
Çevre başlığı altında ise,
a)   Yatay düzenlemeler (ÇED, bilgiye erişim... vb),
b)  Hava Kalitesi,
c)   Atık Yönetimi,
d)  Su Kalitesi,
e)   Doğanın Korunması,
f)     Sanayiden Kaynaklanan Kirliliğin Kontrolü,
g)  Kimyasallar ve Genetik Olarak Değişime Uğramış Organizmalar,
h)  Araçlardan ve Makinelerden Kaynaklanan Gürültü,
i)     Nükleer Güvenlik ve Radyasyondan Korunma,
 Alt başlıkları yer almaktadır
Aralık 1999’da gerçekleşen AB Helsinki Zirvesinde; Türkiye’ye aday ülke statüsü verilerek, yeni genişleme sürecine dâhil edilmiştir. Türkiye’ye adaylık statüsünün verilmesi suretiyle de, AB müktesebatına uyum süreci de başlamıştır.

6.ULAŞIM KAYNAKLI ÇEVRESEL SORUNLAR

6.1.  ULAŞIMIN TANIMI.

Ulaşım; çeşitli arazi kullanımlarının birbirleri ile ilişkilerini kuran bağlayıcı,
Ulaştırma ise; bu bağlayıcının niteliksel ve niceliksel durumudur.
Ulaşım; "alt yapı" ve "üst yapı" olarak iki yapıya sahiptir. 

Ulaşım alt yapısı;
Yollar, her türlü taşıt depolama,  aktarma alanları,  terminal alanları, duraklar, istasyonlar, denetim ve yönetim işlevlerine ilişkin ışıklı trafik işaretleri ve bunların birbirleri ile ilişkilendirilmesini sağlayan, trafik adaları gibi kaballama öğelerini, elektrikli sistemlerde olduğu gibi güç istasyonlarını ve alt istasyonlarını, köprü vb. sanat yapılarını ve diğer teknik öğeleri kapsamaktadır.

Ulaşım üst yapısı;
En önemli öğeler;  taşıtlar ve trafiktir.

Yol; hem yaya, hem de taşıt türlerine göre ayrı ayrı yapım özelliği gösteren yolların tamamını kapsamaktadır.

Trafik; hem taşıt hem de yaya trafiğini içermektedir.

Kentsel yol; taşıtlar ve yayalar için ayrılmış bölümleri, yani platform ve kaldırımı ile bir bütündür, dolayısı ile üzerinde her iki trafik birden yer almaktadır.


6.2. ULAŞIM KAYNAKLI ÇEVRE SORUNLARININ TANIMI

Kentsel ekolojik yaklaşımlar çerçevesinde, iki kuşak çevre sorunu tanımlanmaktadır.

Bunlar:

A-)1. kuşak sorunlar”
B-)2. kuşak sorunlar”

“1. kuşak sorunlar”; yerel düzeyde sağlık hijyen sorunları olarak, daha üst düzeylerde ise kentsel veya kent bölgesel çevre sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Ulaşım ve trafikten kaynaklanan sorunların, yerselleşme özelliği bulunduğundan, bu tip sorunlara örnek oluşturur.

“2. kuşak sorunlar” ise; No gibi, taşıt trafiğinden ortaya çıkan emisyonlar, tüketici ve tüketim oranına ilişkin kentsel fiziki mekânda ortaya çıkan çok sayıda kirleticiler önemli çevre sorunlarıdır.

Bu sorunlara karşı alınacak önlemler;

1. kuşak sorunlar için sorun giderici önlemler iken,
2. kuşak sorunlar için, sorunun ortaya çıkmasını önleyici önlemler olmaktadır.

6.2.1.ULAŞIM KAYNAKLI HAVA KİRLİLİĞİ

Hava Kirliliği; toz, kül, is, duman, sis, buhar, gaz, vb insana ve doğadaki diğer canlı cansız varlıklara zarar veren atmosferdeki tüm kirleticilerin varlığı olarak tanımlanabilir.

Yakın Çevredeki, yakma sistemlerinden oluşan “Birincil Kirleticiler” ile Uzak çevrede oluşan “İkinci Kirleticiler” in toplamı bir bölgede ki “Hava Kirliliğini”  oluşturur.

Dünyada zaman, zaman ölümcül boyutlara ulaşan hava kirliliğinin ülkemizdeki önemi; su ve toprak kirliliğine nazaran yeni kavranmıştır.

Konut, sanayi ve enerji sektörünün yanında “Ulaşım” sektöründe, özellikle “Kent içi Ulaşım” araçlarında kullanılan yakıtlar ve bunların yakma sistemleri aracılığıyla oluşan emisyonlar, hava kirliliğini oluşturan en önemli faktördür.

Ulaşım dan gelen kirlilik, Sanayi, Enerji ve Isınma dan gelen kirlilikler toplamından daha fazladır.

Örneğin ABD verilerine göre, orijinleri itibarıyla hava kirliliği oranları şöyledir.
·        Ulaşım  % 60
·        Sanayi  % 17
·        Enerji    % 14
·        Isınma  %   9      
                                                                                                                                                   
Ulaşım dan gelen kirlilik, trafikteki taşıtların egzoz gazlarının oluşturduğu kirliliktir.

Atmosfer kirleticilerinin en önemlilerini
·        Co ve Co2  (Karbon monoksit ve Karbon dioksit)
·        Hidrokarbon lar ve bunlardan türeyen Aldehit ve Keton lar
·        Azot oksitleri No ve No2
·        Oksidan lar (O3, PAN, Peroksitler)
·        Yapısında halojen (Cl) bulunanlar
·     Yapısında kükürt bulunanlar (So2,H2S,So3,H2So4)
Teşkil eder. 

Bu gazlardan;
  • Karbon monoksit; öldürücü etkisi,
  • Azot dioksit; akciğer dokusunda hasar ve felç etkisi,
  • Hidrokarbon ve benzeri partikül maddeler; kanserojen etkisi,
  • Kurşun bileşikleri; doku kan dolaşımı ve sinir sistemine olumsuz etkileri,
İle tanınmaktadır.

Ulaşım kaynaklı çevre sorunları, birinci ve ikinci kuşak sorunlar olarak, birlikte irdelendiğinde;

Birinci kuşak sorunlardan, ikinci kuşak sorunlara geçildikçe, hem sorunun etki alanı çapı büyüyüp yerelden küresele doğru gitmekte, hem de önleyici önlemleri alabilecek ilgili örgüt kompozisyon ve boyutları büyümektedir.

Dolayısı ile yerselleşmiş somut bir sorunun ele alınabileceği biçimde belli, sınırlı bir teknik uygulama yetmemekte, daha kapsamlı irdeleme ve çözüm gerekmektedir. Bir başka değişle holistik bir yaklaşım gerekmektedir ki, böyle bir yaklaşım kentsel ekolojinin yapı taşlarından birisini oluşturmaktadır.

Taşıt çıkışlı, istenmeyen gürültü; 1. kuşak sorundur.

Egzoz emisyonları; kentsel mekâna olumsuz yüklemeleri ve kent formunun olumsuz yönlendirilmesindeki katkısı dolayısı ile 2. kuşak sorunlar dır.

Kentsel ulaşım sorunları; özellikle 1. kuşak ve belli ölçüde 2. kuşak sorunlar, birçok gelişmiş ülkede politik sorunlar durumunu almaya başlamıştır.

Motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava kirliliğinin toplum yaşamı ve sağlığı bakımından kısa / uzun vadede tehlikeli etkilerini, enerji darboğazlarını dikkate alarak hazırlanan ulaştırma politikalarının aksine;

Günümüzde; teknolojik gelişmeler ve toplumsal ihtiyaçlara bağlı olarak motorlu taşıt üretimi ve kentlerde motorlu araç kullanım sayısı hızla artmaktadır.

Özellikle;   mevcut binek taşıt  (otomobil) sayısına koşut bir biçimde, kentlere yüklenen "kritik yük" hadleri konusunda önlem alınmaya çalışılırken, çoğu sosyo-ekonomik gruplar için, yaşam-biçiminin önemli bir aracı ve göstergesi olarak, binek taşıtı sahipliliği ve kullanımının da artışın sürmesi; bu grupların da yaşadığı kentlerin ve kentli sağlığının korunması güçleştirmektedir.

Zira kent trafiğindeki araçların egzoz gazları aracılığıyla atmosfere saldıkları karbon monoksit (Co) miktarı her geçen gün artmaktadır.

Gerek atmosferdeki karbon monoksit (Co) , gerekse Ozon tarafından oksitlenerek kuvvetli bir zehir haline dönüşen Aldehitlerin, öncelikle insan sağlığı üzerinde ölümcül sonuçlara varabilen etkileri; konunun nedenli bir öneme haiz olduğunu açıkça göstermektedir.

Karbon monoksit (Co) ve Kurşun (Pb) ,Çinko (Zn) ,Kadmiyum (Cd) gibi ağır metaller, Hidrojen klorür ve Hidrokarbonlar ikinci derece hava kirleticileridir.

Bütün bu kirleticiler nedeniyle Ozon tabakasının delinmesi ve sera olayının artması, dünyanın ısınmasına ve iklimlerin olumsuz olarak değişmesine neden olmaktadır.

Türkiye’nin 2009 yılında ki toplam sera gazı salımı 369,65 milyon ton Co2 eşdeğeri olup, bunun % 80 i Co2 salımıdır. 

Türkiye ‘de ulaştırmadan kaynaklanan Co2 salımı 1990-2009 yılları arsında % 80 artarak 47 milyon tona ulaşmıştır.

Co2 salınımının ulaştırma kesimi içindeki dağılımına bakıldığında;2009 yılında karayolu taşımacılığı %85 ile en büyük paya sahiptir.

Hava ulaşımının 1990 da %3 olan payı 2009 da %17 ‘ye ulaşmıştır. (TÜİK 2011

Tüketilen yakıt göz önüne alınarak; İstanbul’da karayolu ulaşımından kaynaklanan Co2 salımı;1990-2007 yılları arasında  %37 artarak 6,5 milyon ton / yıl dan 8,9 milyon ton / yıl a çıktığı hesaplanmıştır. (H.GERÇEK-O.DEMİR 2008

Motorlu Taşıtların egzoz emisyonları aracılığı ile atmosfere salınan kirletici maddelerin miktarı;
 
I-) Taşıt teknolojisine bağlı olarak
·        Motorunun tipine,
·        Motorunun hacmine
·        Motorunun yakma sistemine  
·        Sıyırma ve filtre sistemlerinin özelliklerine
·        Taşıtların yaşına ve bakım koşullarına

II-) Kullanılan yakıt kalitesine

III-) Yol, trafik aşırı yük koşullarına

IV-) Kullanım yerinde, o an ki meteorolojik koşullara

V- ) Sürücü davranışları ve alışkanlıklara

Bağlıdır. 

Kalitesiz yakıtların kullanılmasından ve tam yanmanın geçekleşmemesinden atmosfere salınan kükürt dioksit, azot dioksit ve partiküllerin oluşturduğu asit yağmurları; canlıları ve kültürel varlıkları olumsuz yönde etkilemesi yanında ileriki aşamalarda, karasal yapı ve suların yaş ve kuru çökeltme yoluyla kirlenmesine neden olur ki, bu da bir çevre kirliliğidir.

Kent içi yollarda hareket halindeki araçlar; özellikle trafiğin yoğunlaştığı zirve saatlerde, kavşaklarda ve diğer yol kesimlerinde yavaşlayıp hızlarının düşmesi, hatta zaman zaman duraklayıp rölantide çalışmaları esnasında, o an bulundukları yerdeki emisyon yoğunluğunu artırırlar.

Ayrıca araçların aşırı yüklenmesine bağlı olarak; yakıt sarfiyatı ve dolayısıyla egzoz emisyonu artar.

Araçların;   hızlanma ve sabit hızla hareketleri esnasında ise azot oksitleri emisyonları artar.

Birçok kirlilik şeklinde olduğu gibi, Hava Kirliliği de;  siyasi sınır tanımaz, meteorolojik koşullar yardımıyla oluştuğu ortamdan çok uzak mesafelerde de etkili olur.


6.2.2.ULAŞIM KAYNAKLI SU KİRLİLİĞİ

6.2.2.1. Asit Yağmurları ile Suların Kirlenmesi

Hava kirliliği ile ilgili bölümde uzunca anlatıldığı gibi  “Kent içi Ulaşım”  araçlarının atmosfere saldığı kükürt dioksit, azot dioksit ve partiküller; “asit yağmuru” şeklinde yeryüzüne geri dönerek, kentin su toplama havzaları ve barajlarındaki suların yaş ve kuru çökeltme yoluyla kirlenmesine neden olur

6.2.2.2.Petrol ve Petrol Ürünleri Kirlenmesi

Tanker ve boru hatları ile taşınan petrolün sızması, rafineri ve tanker kazaları sonucu meydana gelen bu tür kirlenmenin boyutu, genellikle petrol ile kaplanan alanların büyüklüğü ile ölçülmektedir.

Petrol ve türevlerinin yoğunluğunun, deniz suyu yoğunluğundan ortalama % 10 daha az olması nedeniyle, su yüzeyinde kalan maddelerin, sahile vuruncaya değin bu konumlarını muhafaza edebileceklerini düşünsek de, gerçekte durum böyle değildir.

Bu tür ürünlerinin uçucu kısımlarının buharlaşmasından dolayı, hacimleri azalır ve geri kalan kısım emülsiyon proseslerine tabi tutularak suya karışır ve foto oksidasyon ve oksidasyon sonucu ayrışır.

Böylece petrol ve türevlerinin, denize dökülmelerinden birkaç ay sonra hacim olarak % 85 i azalır, kalan kısım siyah yoğun katranımsı bir madde olarak dibe çöker veya sahile vurur.

Petrol ürünlerinin kıyıya yakın yerlerde denize akması halinde; yukarda anlatılan reaksiyonların tamamlanması için yeterli zaman olmadığından, kıyıya sürüklenirler ve değdikleri yüzeylerin üzerinde yapışkan bir tabaka oluştururlar.

Petrol ürünleri toksik etkiye sahiptir.  Düşük kaynama noktalarına sahip bazı bileşiklerin sulardaki canlıların bir kısmına, anestetik ve narkotik etkileri vardır.

Ayrıca kanserojen içermekteler  ve aşağıdaki olumsuz etkilere de sahiptirler

A-) Petrol ve türevlerinin, suların yüzeyinde meydana getirdikleri tabakalar;
  
a-) Işık geçirgenliğini engelleyerek, ortamdaki bitkisel hayatın foto sentez olayını engellerler.

b-) Oksijen transferinin engellenmesi nedeniyle alt tabakalardaki canlıların yaşamsal faaliyetleri için gerekli su içindeki çözünmüş oksijen miktarını azaltırlar

c-) Dalıcı ve yüzücü kuşların; tüylerinin birbirine yapışarak, uçma yeteneklerinin ve soğuğa karşı olan dirençlerinin azalmasına, giderek kaybolmasına neden olurlar.

B-) Petrol ürünlerinin dibe çöken kısmı, bu bölümde yaşayan canlıları olumsuz olarak etkiler.

6.2.3.ULAŞIM KAYNAKLI TOPRAK KİRLİLİĞİ

Kent içi ulaşım araçlarında kalitesiz fosil yakıtların kullanılmasından ve tam yanmanın geçekleşmemesinden atmosfere salınan kükürt dioksit, azot dioksit ve partiküller asit yağmuru şeklinde toprağa döner.                                                                                  Söz konusu bu durum ;”Toprak Kirliliğinin” her geçen gün daha da artmasına neden olmaktadır.


6.2.4. ULAŞIM KAYNAKLI GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ

Ülkemizde son yıllarda motorlu araç sayısının hızla artması nedeniyle özellikle büyük kentlerimizde, en belirgin rahatsız edici çevre sorunlarının başında gürültü gelmektedir.

Kentteki Ulusal ve uluslar arası Hava, Deniz, Kara ve Demiryolu Ulaşımı ve Kent içi Ulaşım Sistemlerindeki Trafik; bu türden kirliliğinin önemli kaynaklarındandır.

Büyük kentlerde kent merkezlerinden geçen otoyollarda, araçlardan kaynaklanan gürültünün boyutları arttıkça ruh sağlığındaki tahribatının etkisi de artmaktadır.    

          
Gürültünün 45 desibelin üzerinde olması; çevredeki yerleşim birimlerinde yaşayanların ruh sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.                     
Ve bağlı olarak biyolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır.

Gürültülü ortamlar veya bir başka değişle “Gürültü Kirliliği” ; sinir sistemini bozma, stres yaratma, yorgunluk, bitkinlik ve işitme duyularını azaltma gibi etkileriyle, insan sağlığını doğrudan tehdit eder.

Ayrıca, yoğunlaşma bozukluğuna da yol açan gürültü;kişinin işyerindeki performansını ve sosyal ilişkilerini olumsuz yöndeki etkisiyle.''  Ulusal Ekonomiyi olumsuz yönde etkiler.

“Gürültü”; doğal yaşamı da etkilemekte, kuş barınaklarının bulunduğu yörelerde yavru kuşların ölmesine, diğerlerinin de çevreden uzaklaşmasına dolayısıyla “Doğal Ekolojik Denge” nin de hızla bir bozulmasına neden olmaktadır.